Tabii çok eskiden... Yani Ahmet Hakan'ın Başbakan Erdoğan'la arasının "limoni" olmadığı zaman.. İşte o günlerde, Tayyep Erdoğan'la Katar'a giden Hakan, odasında bulduğu saati diğer gazeteci arkadaşlarıyla (İsmi Ahmet Hakan'da saklı
Deniz kumu ) birlikte alır ve Türkiye'ye döner.
Peki ya sonra?
Sonrasını Ahmet Hakan'dan dinliyoruz:
Katar saatini ben ne yaptım
" (...) Gezimizin Katar bölümünde biraz görgüsüz kaçacak bir bonkörlükle karşı karşıya kalmıştık..
Otel paralarını biz ödemiyorduk, odalarımıza hediyeler geliyordu falan...
Hediye paketini açtığımda sevimsiz mi sevimsiz, ağır, hantal, hayli demode ve ucuz görünen bir kol saatiyle karşılaşmıştım.
Ne yalan söyleyeyim: Ne benim, ne de diğer gazeteci arkadaşların aklına "Gazeteci hediye kabul etmez, şu çirkin saatleri hemen iade edelim" gibi bir fikir gelmemişti...
Keşke gelseydi: Hem o çirkin saatten kurtulur, hem de acayip etik bir hareket çekmiş olurdum...
Neyse... Sonuçta şöyle bir şey oldu: Yurda döner dönmez o sevimsiz saati, bizim evin işlerine yardım eden Yıldız’ın eşine hediye ettim...
Şu son "Katar saati" tartışmalarının ardından ise şöyle diyorum: "Ulan yoksa benim küçümsediğim o saat beş bin dolar değerinde miydi?"
Kategori : MEDYA